Mangal Media

View Original

Gezi'den Darbeye: Entellektuel Tembellik Salgini

15 Temmuz gecesinde gerçekleştirilen darbe girişimine dair bilgiler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Tüm muhalefet partilerinin liderleri hep birlikte sivil yönetimin iradesine saygı duyulması konusunda çağrı yaptılar, mevcut iktiradın baskıcı yönetimin en büyük mağduru olan Kürt halkının siyasi temsilcisi Selahattin Demirtaş “Halkın seçilmişlerine karşı yapılmak istenen girişimlere karşı sokaklarda direnmek haktır” diyerek sivil iradeyi destekledi.

Fakat kendilerini ilerici ve açık görüşlü olarak gören kesimler çok ani bir şekilde sanki darbe hevesleri kursaklarında kalmış gibi davranmaya başladılar. "Bir avuç kent soylu entellektüele kafayı takmaya ne gerek var?" diye elbet sorulabilir. Fakat hayatınonlara sunduğu ayrıcalıklar neticesiyle kendilerini kamusal fikir tartışmalarında ön saflarda bulmuş olan bu insanların sorumluluklarının gündeme gelmesi gerekiyor. Kendisini orantısız bir zekaya sahip olarak gören güruhun artık silkelenip, zeka üzerinde Allah vergisi bir tekele sahip olmadıkaları gerçeğiyle yüzleşmeleri gerekiyor. Zihinsel donanımlarına olan gereksiz özgüvenlerinin, kendilerini internette dolanan resimlere sorgusuz sualsiz inanmaya daha yatkın hale getirdiğiyle yüzleşmeleri gerekiyor. Mantıklarının kusursuzluğunun sorgulanmasına alışkın olmayan bu elit kesim, ucuz komplo teorileri üreterek, kendisini kitlelerin önünde zannetse de, aslında kibirleri yüzünden ciddi bir şekilde kendi kendilerini engellemiş ve kısıtlanmış bir durumdadır.

2013 yazında kendimizce devrim yaptığımızı zannederken, Mısırda da yapılmış olan bir devrime karşı gerçek bir askeri darbe yapılıyordu. 14 Ağustos 2013 tarihinde Müslüman Kardeşlerle bağlantılı 635 insan Rabaa meydanında namaz kılarlarken, askeri birlikler tarafından katledildiler. Aynı yılın Mayıs, Haziran ayları boyunca parklarda devrimcilik oynadığım, yoldaş dediğim insanlar birdenbire şaşırtıcı bir vicdansızlığa kapılarak aktif bir şekilde Mısırdaki katliamı anmak isteyenleri kınamaya giriştiler. Mısır daki durum AKP tarafından baskıcı politikalarını gizlemek için kullanılmış olsada, ibadet sırasında katledilmiş olan insanları anma girişimlerinde ısrarla “gizli oyunlar” ve kötü niyet arayan, durumun vahametini kavramaktan uzak bir zihniyetin yükselişine şahit olduk.Mısırdaki egemen cunta ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin darbe girişimini kınama ve “demokratik olarak seçilmiş Türkiye hükümetine saygı” duyulması gerektiğine dair açıklama yapmasını, Türkiye hükümetinin "demokratik"olduğununsorgulanması gerektiğini öne sürerek geri çevirdi. Türkiyedeki kınamalar, Askeri hükümetlerin şiddetine karşı vicdani bir itiraz sergilemektense, kendi halkını katleden ufak cuntaların vahşetinde hak ve hukuk arayan elitist dünya görüşleri arasındaki tuhaf dayanışmalara şahit olmamıza neden oldu.

Bu zihniyet 15 Temmuz darbe girişimine yönelik tepkilerde de kendisini gösterdi. Köprüdeki linç görüntülerinin kan dondurucu oldukları ve aciliyetle kınanması gerektiği elbette şüphesiz. Fakat bu kınama hevesine kapılıp sivillerin üzerine ateş açan askeri personeli, yapmaya kalktıkları darbenin mağduru gibi çizmek çifte standartlı bir vicdanın göstergesi. Eğer darbe gerçekleşseydi hepimizin başına gelebilecek olan felaketleri göz ardı etmek ise düpedüz aylaklık. AKP ve Erdoğana karşı olmak o kadar temel bir refleks olarak yerleşmiş ki, 1960’dan kalma söylemlerle nefret odağı olan sivil hükümete karşı askeri müdahale meşru olarak görülür hale gelmiş.

Üniversite eğitimli ve dünyada olup bitenlere kafa yorabilecek kadar ayrıcalıklı olan insanlar, tartışma ve yorum"tekellerini" koruyarak, kendi ayrıcalıklarını ve yaşam tarzlarını muhafaza etmeye çalışmaktansa, sahip oldukları donanımı yeni düşünce biçimleri gelişitirmeye, toplumu oluşturan gruplar arasında empati kurmaya çalışmaya yöneltebilirler.

Karşılaştırma yapabilecek bilgi kaynaklarına ulaşımı bu kadar kolay olan, aldıkları eğitim dolayısıyla kendilerini ifade etmek konusunda kuvvetli bir donanıma sahip olan bu insanların temel sorumlulukları yeni fikirler üreterek, değişen dünyanın koşullarına kolektif olarak adapte olmamızı sağlamak olmalı. Fakat yeteneklerini mevcut tartışmadaki daralma noktalarına çözüm getirmeye çalışmaktansa, bütün diyalog kanallarını kapamak pahasına, kendilerine doğuştan sunulmuş olan ayrıcalıkları korumaya yöneltmekteler.

Ellerindeki maddi manevi kaynakları mesleklerini doğru yaparak mevcut entellektüel kısıtlamaları zorlamak yerine, kendi varlıklarını meşru kılmaya uğraşan bir elit zümrenin, kendinden başkasına faydası olması beklenemez. Nasıl tesisatçıların, elektrikçilerin, tren kondüktörlerinin belli teknik bilgileri nedeniyle elde ettikleri sorumlukları varsa, entellektüellerinde belli zorunlulukları var. Yarın elektrikçiler, dükkanlarını kapatıp kamusal alanlarda herkesin kendilerine saygı göstermesi konusunda yaygara çıkartırsa, toplumun hiç bir kesimi entellektüellere gösterdiği sabrı onlara göstermeyecektir. İcraatleriyle değil salt varlıklarıyla saygı görmek isteyen "meslek grublarının" kendilerine verdikleri değeri başkalarından görememelerinden sonuçlanan bir kopmayla karşı karşıyayız. Dışarıda vatandaşların üzerine kurşun yağdıran, jetlerle üzerlerinden uçan bir askeri kuvvet varken, sela okunmasından, tekbir çekilmesinden korkan bir sınıfla karşı karşıyayız.
Şiddet kimsenin arzu ettiği bir durum değil fakat çift taraflı bir şiddet söz konusu olduğunda üniformalı askerlerle empati kurmayı, cübbeli sivillerle empati kurmaktan daha kolay bulan zihniyet kendinden utanmalıdır. Cumhurbaşkanları Avrupada ırkçı ve homofobik hakaretlere maruz kaldığı zaman bu ırkçılığın kendilerine uzanamayacağını zannedecek kadar yabancılaşmış, kendisini yedi nesil Parisli sanan zihniyetin bazı gerçeklerle acilen yüzleşmesi gerekiyor.

Anlık tepkilerindeki vicdansızlık bir derece affedilebilir de olsa, ıslah olmaz tembelliklerini hazmetmek çok güç. Ödevini yapmamış çocukların uydurdukları “hocam sular kesildi” tarzı mavallar, akıllarına ilk gelen komplo teorilerine sarılmaktansa, durup düşünüp ciddi bir şekilde üretmeye başlamaları gerekiyor. Ödevimizi yapmamış olmanın hesabını askere vermekten son anda kurtulmuş olabiliriz. Şu anda ellerimiz gözlerimiz bağlı karatahtanın önünde tek ayak üzerinde durmuyorsak bunu sınıf arkadaşlarımıza borçluyuz. Önümüzdeki dönemlerde çok ciddi sınavlar bizleri bekliyor. Herkese zihin açıklığı dilerim.