Kolombiya Barış Anlaşması imzalandı: Fakat Bu Barış Kimin İçin?
Kolombiya hükümeti ve Kolombiya Devrimci Silahlı Kuvvetleri (FARC) arasında 52 yıldır süregelen çatışma, iki tarafın dört yıldır üzerinde çalıştığı anlaşmayla resmi olarak sona erdi. Anlaşma için çabalar 2012 yılında liberal başkan Santos tarafından başlatıldı. Anlaşmanın bu kadar uzun sürmesinin nedeni sürecin; kırsal alanlardaki gelişim, savaş mağdurlarının ve ailelerinin tazminatı ve yasal olmayan yollarla uyuşturucu üretiminde kullanılan tarım ürünlerinin yetiştirilmesine de bir bir çözüm önerisini kapsamasıydı. Anlaşmanın gecikmesine sebep olan diğer bir faktör ise yakında yapılması beklenen bir referanduma konu olması.
Öncelikle kabul etmek gerekir ki, böyle bir anlaşmanın hayata geçebilmesi için, gerilla güçlerinde veya silahlı kuvvetlerde hayatını kaybeden sıradan Kolombiyalıların kanı ve canıyla gerçekleşmiştir. Komprador kapitalist Kolombiya hükümetiyle yapılan bu anlaşmanın kutlanıyor olması kimileri için anlaşılmaz olabilir, fakat, bir çok Kolombiyalı ailenin bu savaştan kaynaklanan şiddettin doğrudan mağduru olduğunu hesaba kattığımız zaman, neden bu kadar insanın bu süreçten olumlu şeyler çıkacağına dair umutlu olduğunu anlayabiliriz.
Kolombiya’nın ekonomik ve siyasi tarihini bilenler FARC ve Hükümet arasındaki anlaşmanın topluma gerçek anlamda bir çözüm sağlamıyacağını fark edeceklerdir. Anlaşma tek başına Kolombiya’ya barış getiremez. Anlaşmanın en büyük eksikliği, servetini kölelik ve sömürü üzerine kurmuş olan ülkenin tarihsel elitini beslemekten başka bir işe yaramayan Kolomiya’nın parazitik ekonomik sistemini değiştirmiyor oluşudur. ABD’nin anlaşmadaki arabulucu rolüne de ayrıca şüphe ile yaklaşmak gerekir çünkü bölgeye olan ilgisinin çokuluslu şirketlerin çıkarlarını Kolombiya halkının çok daha üstünde tutmaktan ileri gitmediği bilinen bir gerçektir. 1928 yılında ABD’nin United Fruit işçilerinin grevini durdurmak adına ülkeyi işgalle tehdit etmeye kadar getirdiği hafızalardadır. Miguel Mendez liderliğindeki dönemin muhafazakar hükümeti ABD’nin baskılarına boyun eğmiş ve Kolombiya tarihine “Muz Katliamı” olarak geçen bir olayla binlerce grevciyi katletmiştir. Günümüzde de bölge üzerindeki ilgilerinin temel nedeni önceden de olduğu gibi kendi yatırımlarını korumak ve uzun zamandır var olan “uyuşturucuyla savaş” saplantılarından kaynaklanmaktadır.
Temel siyasi ve ekonomik sorunların kökenlerine eğilmeden bu anlaşma en iyi ihtimalle askeri ve gerilla kuvvetleri arasındaki çatışmalara son verebilir. Bu çatışmaların bedelini çapraz ateşe tutulan veya iki silahlı gruptan birine katılmak zorunda kalan Kolombiyalılar ödüyor. Ancak çatışmaların sonlanmasına bile kesin gözle bakmamak gerekir çünkü Kolombiya’nın hem sağında hem de solunda muhalif guruplar referandumda anlaşmaya karşı olacaklarını ifade ettiler. Gruplardan bir tanesi, anlaşma konusunda haklı şüpheleri olan Kolombiya’nın ikinci en büyük gerilla grubu Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN).
ELN’nin hükümetin “barış” çağrısına olan güven eksikliği yersiz değil. Önceki hükümetlerde benzer barış politikaları izlemiş ve gerilla gruplarına silah bırakıp sivil siyasete girme önerilerinde bulunmuşlardı. 1980’lerin ortasında başkan Belisario Betancur’la yürütülen barış sürecinin bir parçası olarak FARC ve Kolombiya Komünist Partisi, Union Patriotica’yı kurdular. Bunun sonucu üyelerin binlercesinin öldürülmesi ve iki başkan adayının suikaste kurban gitmesi şeklinde gerçekleşti. Bu yüzden Kolombiya’da çok sayıda insanın silah bırakmaya şüpheyle yaklaşmasını ve bunu ülkede kökten bir değişime karşı bir tuzak olarak görmelerini anlamak gerekiyor. Bunun dışında aşırı sağcı eski başkan Alvaro Uribe liderliğindeki, daha ufak ama oldukça yaygaracı başka bir politik-elit grup, FARC'ı ve gerillaların tümünün öldürülmesi veya hapse atılması gereken teröristler olarak görüyorlar.
Gücünü ülkenin politik ve ekonomik elitinden alan Kolombiya’nın şu anki başkanı, Juan Manuel Santos’un ismi ‘Sahte pozitif’ skandalıyla anılıyor. Çünkü Haziran 2012 de binlerce sivilin teker teker ülkenin ücra yerlerine götürülüp infaz edildikten sonra cesetlerinin çatışmada askerler tarafından öldürülmüş gerillalar olarak tanımlandığı bir çok durum ortaya çıktı. Şüpheniz olmasın, bu barış anlaşması sihirli bir değnek değil, yalnızca kanayan bir yaranın üzerine yapıştırılan bant. Ancak bunu, ABD basını ve onun sözde “uzmanları” tarafından, klişeleşmiş sömürgeci terimlerle sadece Kolombiya’ya has bir hastalık durumu; bir “patoloji” olarak kestirip atmak mümkün değil. Hastalık nedeni emperyalizm ve ilacı derhal dekolonizasyon.
Bu sürecin son adımı referandum. Sonuç olarak kapitalist emperyalist tüm seçim süreçlerinde olduğu gibi, halka yönelik şiddettin temelleri sorgulanmayacak. Kolombiyalıların çoğunluğunun on yıllardır süren silahlı şiddetten kurtulma umuduna duyarlıyız, bu yüzden tereddütle de olsa "Evet" oyunu destekliyoruz. Fakat Kolombiyalı önde gelen anti-emperyalist Camilo Torres’in de dediği gibi: en sonuna kadar barış için mücadele edeceğiz.