Salam Neighbor (Selam Komsu) Zaatari'yi Ziyaret Edin Ve Suriyeli Multecileri Gorun!
Savaşın sınırlarına gelin ve Suriyeli mültecilerinin hayatını bizzat deneyimleyin.
Selam Komşu, Ürdün Za’atari deki en büyük mülteci kampına gezintiye çıkmaya karar veren iki orta sınıf beyaz Amerikalı erkeğin kendi gözlemlerini aktardığı bir belgesel. İkili ekipleriyle Arapça öğrenmeden, kültür hakkında hiçbir fikir sahibi olmaya gerek duymadan geldikleri kampta, UNHCR gıda yardımından kendileri yararlanarak (üstelik ihtiyaç sahibi mülteciler kaynak sıkıntısı çekerken) ve 1000$ lık çadırlarda kalmakta ısrar edip 'mülteci' olarak yaşadıkları deneyimi anlatıyorlar.
Film karşısında utancımdan ezilip büzülürken, Cannibal Holocaust tarzı bir sürpriz bekliyordum. Sanki birden bire enayi sömürgeci etnograflar/turistler haberleri olmadan şiddetli bir gerçekliğin içerisine düşecekler ve alay konusu olacaklar. Ama maalesef yaşadığım tek sürpriz hiç bir sürpriz olmayışıydı. Bu tipler gerçekten hiç bir fikir üretmeden veya post-kolonyal eleştiri sunmadan Za’atari de yaşıyorlar ve bundan şöhret ve az buz olmayan miktarlarda paralar kazanıyorlar.
İlk geldiklerinde Chris ve Zach kültürel olarak en uygunsuz noktada çadır kuruyorlar: kadınların toplandığı mutfak. Gerçek mülteciler onlara: “Burda uyuyamazsınız! Çadır kurabileceğiniz bu kadar yer var! Neden burası??” diye bağırıyorlar. Oğlanlar şaşkın gözüküyorlar; sonuçta buraya yerlilere yardım etmek için gelmişlerdi. Öyleyse neden kendilerine bu kadar kızgın bu kadınlar? Sahne arkasında para el değiştirildiğinden şüphelendiğm bir konuşmadan sonra, mülteci kadınları güvenli yerlerinden zorla çıkarmış olmaktan ötürü hiç bir rahatsızlık duymadan çadırlarının yerini koruyorlar. Ve gerçekten, film boyunca kadınları bir daha çadır etrafında görmüyoruz. Film ekibinin rahatça çalışması onların mekanı terk etmesiyle sağlanmış oluyor.
Chris ve Zach'ın mültecilere dayatması burada bitmiyor. 11 yaşında Raouf’un UNICEF’in okuluna gitmediğini öğrendiklerinde çocukcağızın nedenlerini bile sorgulama zahmetine girmeden çocuğu psikolojik işkenceye tabi tutup her gün Raouf'a derse gitmesi konusunda ısrar ediyorlar: “Haydi dostum! Yürümesi sadece 10 dakika sürer! Seninle yürüyebiliriz!”. Zach’ın "insani hedefleri" diğer herkese bariz olan, Raouf’un gözündeki dehşeti ve titreyen bedeneni görmesini engelliyor. Raouf’u nihayet okula götürdükleri zaman, çocuk duygusal çöküntü yaşıyor. Ancak bu noktada babasıyla konuşmayı akıl ediyorlar (nasıl yani, çocuklarını okula göndermek konusunda ailesine danışmamışlar mı?) ve Raouf’un aslında okulu çok sevdiğini ama Suriye’deyken okulunun bombalandığını öğreniyorlar. Raouf’un okul korkusunun sebebi travma sonrası stres… Bunu öğrendikten sonra kamera Raouf veya Suriyeli çocukların acısına odaklanmak yerine, Chris’in şişkin kırmızı gözlerine zoom yapıyor. Filimin iki dakikası orta sınıf Amerikalı beyaz erkeklerin şokunu izlemeye ayrılıyor. Raouf’un babası film boyunca bir daha gözükmüyor.
Salam Neighbor'un marka sloganı gerçek anlamda bir insani yardım turizmi reklamı: savaşın sınırlarına gelin ve Suriyeli mültecilerin hayatını bizzat deneyimleyin. Belgesel gönüllü turistlere, Suriyeli mültecilerin hayatını, kamptaki fuhuş ticaretive şiddetten, veya 100,000 insanın (film hata yaparak sayının 15,000 olduğunu iddia ediyor) 5.2 km2 lik bir alana tıkıştırılmasısorunsalına değinilmeden anlatıyor. Mülteciler kamptan dışarı kımıldayamazken, Chris ve Zach otoritelerin kendilerine tehlikeli olduğunu söylemesi üzerine Za’atari de geceleri kalmıyorlar. Bu gerçekliğin reddi filmin Amman'daki gösterimde “Za’atari de hiçbir tehlike yok” diye açıklama yapmalarıyla iyice çelişiyor. Otoriteler beyaz Amerikaların Za'atari'de gece kalmalarına basında kötü gözükmemek için izin vermedikleri için tabi ki bir tehlike olmaz.
Amman'daki gösterimde, filmdeki mülteciler, insani yardımın ikonları gibi seyire sunulup tekrar Za’atari ye gönderildiler. Hareketleri üzerinde hiç bir engel olmayan yönetmenler ise hava alanından Skype aracılığıyla söyleşi yapmak üzere bağlandılar. Soru Cevap sırasında bir tane önemli soru soruldu: “Bu filmdeki sömürgeci imalar ve güç dengesizliklerine nasıl yaklaştınız?” Cevap:
“Hiç bir şey hazırlamamıza gerek olmadı. Sadece oraya gittik ve herkes çok misafirperverdi”
Zaten söyleşideki soru-cevaptaki yorumların çoğu oldukça olumluydu: “Etrafımdaki herkes ağlıyordu!”; “Ben Za’atari’de çalıştım ve böyle bir film çekmeyi hep hayal ediyordum”; “Amerikalıları Suriyeli mültecileri kabul etmeye tam da bu gibi filmler ikna edecek.” Bu yaklaşım, ortalama zeka seviyesinin, liberal düşüncenin ve yardım endüstrisinin bir göstergesi. Sonuçta film mülteciler için yüzlerce binlerce dolar topladı. İkna etme gücü var ve en korkutucu tarafı da tam olarak bu zaten.
Chris ve Zach’ın “müdahalesinin” amacı kendi hayallerindeki Za’atari’yi göstererek kamuoyu oluşturup, diğer orta sınıf beyaz Amerikalılara Suriyeli mültecilerin de insan olduğunu göstermek: Bakın ne kadar da misafirperverler, bakın, oyunlar oynayıp şakalaşıyorlar, Suriyeli kadınların el işleri yapışlarına da bakın hele, Suriyeliler mülteci kampında ekonomik olarak geçinebiliyorlar. Bu hikayelerin hepsi gerçek olabilir, fakat başka gerçekleri sansürleyerek sunuluyorlar. Esas sorun şu: gerçeği yalanla doğrulamak, gerçeğin üstüne örtmekten başka bir işe yaramaz. Bütün yoksulluk, açlık, fuhuş ticareti ve şiddet görüntülerinin çıkarılıp montajlandığı, saptırılmış ve sulandırılmış bir Za’atari sunarak Amerikalıları bağış yapmaya ikna etmekte büyük etik problemler var.
Salam Neighbor Amerika’da 300 farklı yerde gösterildikten sonra, Amman’da daha yeni 13 Temmuz 2016 da gösterildi. Filmin Suriyelilere yalnızca Amerikalıların gözünden bakarak destek olan beyazlar için ve beyazlar tarafından yapılmış olduğu ortada. Amman’daki gösterimde bir Ürdünlü ayağa kalkıp, hayatını tehlikeye atarak kendisinin çektiği kum fırtınası görüntülerinin filmde kullanılmış olmalarına rağmen, kayıtın kendisine ait olduğunun açıkça belirtilmediğini söyledi. Za’atari ye giren Ürdünlülerın uzun metrajlı film çekme özgürlükleri her hareketleri kontrol edildiğinden ve bıçakla tehdit altında olmalarından dolayı kısıtlı, bu nedenle de çekimlerini Amerikalılara satıyorlar. Cici çocuk rollerini oynamak için, Zach ve Chris gülümsediler ve “Hey adamım! Bizde seni arıyorduk!” dediler (oysa Kraliyet Film Komisyonuna bir telefon açmak yeterli olurdu). Belgeselin yapımcısı ise görüntülerin lisanslı olduğunu söyledi ve böylece konu kapanıverdi. Mültecilerin maruz kaldığı şiddetin çekici olmadığı gerekçesiyle susturulduğu ve yerine Amerikalı turistlerin sevimli maceralarının gösterildiği bir filmde, istenmeyen eleştirilere yer verilmemesi şaşırtıcı değil.
Aslında film'in pek çok sahnesinde yerel seslerin insani yardım söylemi adına gözardı edildiğini görmek mümkün. Raouf’un babası Chris ve Zach’e “eski yaraları deştiklerini” söylemesine rağmen onlar çocuğa eziyet etmeye devam ediyorlar. Bir yardım çalışanı Suriyede kadınların evde kalmaya zorlandığına ve Ürdünün ise onlara dışarıda çalışma fırsatı verdiğini söylüyor. Oysa Suriye’de hemşireyken şimdi Mafrak da evde çalışan yalnız bir anneyle yapılan röportaj bunu yalanlar nitelikte. Kendi çelişkilerinden haberdar olmayarak, bu oldukça naif film, sadece görmek istediğini görüp, duymak istediğini duyan insani yardımcıların zihnini yansıtıyor. Ne Za’atariyi, ne Suriyeyi, ne de Ürdünü anlayıp yansıtmaktan uzak olan bu film, kendi sloganının da ima ettiği gibi mülteci kampında filtreden geçmiş bir tatil deneyimi aktarıyor. Filmin yansıttığı şey insanların söylem üretimi ve harekete eşit şekide sahip olmadığı neoliberal dünya düzeni. Tıpkı Cannibal Holocaust da olduğu gibi, fakat farkında olmadan, Salam Neighbor'un ilgi çekici yanı ayrıcalıklı, şöhret ve macera düşkünü film ekibini incelemeye alıyor oluşu. Adeta ben merkezci, eleştiriden yoksun Batılı insani yardımcılarının bir etnografyası.